5 Haziran 2013 Çarşamba

Cumhuriyet Gazetesi İçin Türey Köse'nin Röportajı


Nergiz Savran Ovacık, 3 ay Güney Amerika’da tek başına dolaştı

Tek başına Latin Amerika’da bir kadın gezgin

Beyaz başörtülü kadınlarla slogan atmak, Llosa’nın balkon konuşmasını dinlemek

Nergiz Savran Ovacık, “ODTÜ’lü, 68’li, feminist, savaş karşıtı, çevreci” bir kadın. Endüstri mühendisi olarak uzun ve aktif bir iş yaşamının ardından emekli olunca kendini tamamen yollara vurdu. Bugüne dek 45 ülkeye gitmiş. Son olarak da 3 ay boyunca Bolivya, Peru, Şili, Arjantin’i tek başına gezdi. Hostellerde hiç tanımadığı insanlarla beraber kaldı; zaman zaman Kore’li, Meksikalı, Hollandalı, Arajantinli, Avusturalyalı yol arkadaşları oldu. Çölleri, kumulları, okyanusları, yüzen adaları, kanyonları, İnka tapınaklarını gezdi; sokaklarda dans etti, Buenos Aires’te beyaz baş örtülü annelerle beraber slogan attı. Gezi boyunca bir blog oluşturarak ( http://nergizovacik.blogspot.com) dostları için “canlı yayın” da yaptı. Nergiz Savran Ovacık, yollara düşme nedenlerini, izlenimlerini ve bazı anılarını anlattı.

Yollara düşmenin temel motivasyonu ne?

Benim için seyahat etmek farklı kültürleri tanımak ve anlamak demek. Bu arada tabi ki oralarda özel turistik yerleri de geziyorum. Bence hayaller çok önemlidir. Maalesef bazıları gerçekleşmiyebilir ama bazıları da gerçekleşebilir. Benim de sırt çantamı alıp altı ay Latin Amerika’yı gezmek yıllardır hayalim olmuştur. Bir gün farkettim ki bu hayalimi gereksiz bir şekilde erteliyorum. Bunu farketmemde son zamanlarda kaybettiğim sevdiklerimin etkisi oldu. İspanyolca derslerimi tamamlamadan yola çıkmaya karar verdim. Ama benim karar vermem işi çözmedi. Elimi kırdığım için gezimi bir ay ertelemek zorunda kaldım. Ve süresini de altı aydan üç aya indirmek zorunda kaldım.

Ne zaman “turist” olmaktan “gezgin” olmaya geçtin?

1999 yılında fotoğraf evinin düzenlediği Özcan Yurdalan’nın rehberliğinde Sarı otobüsle 5 haftalık İstanbul Nepal gezimden sonra turist olarak gezmek artık bana cazip gelmemeye başladı. Ondan sonra Yemen gibi çok özel yerler dışında ya küçük gruplarla kendi gezi programımızı yaparak gezmeye gayret ettim. Tek başıma yaptığım en uzun gezi bu son Latin Amerika gezimdi.

“68’li, feminist, savaş karşıtı, çevreci” sıfatlarına bir de “gezgin”i ekledin. Bu sıfatları taşıyan bir kadın dünyayı gezerken -diğer turistlerden, gezginlerden farklı olarak- özellikle neleri algılıyor, nerelere takılıyor?

Sanırım gezdiğim yerlerde klasik müzeler ve binalardan çok orada bana anlamlı gelen insanlarla ilgilenmek ve zaman geçirmek daha önemli oluyor. Örneğin Buenos Aires’de vaktimin sınırlı olmasına rağmen Plaza da Mayo annelerinin gösterisine gitmek (bizim Cumartesi annelerinin ilham kaynağı olan beyaz baş örtülü anneler) ya da piknik davetine katılmak için kalma süreni uzatmak veya Neruda’danın evini ziyaret etmek için yolunu değiştirmek veya o bölgedeki kadınlara, sosyalistlere dair bilgileri edinmek. Buenos Aires’te Plaza de Mayo annelerine -artık onlara anneanne demek gerekiyor- gittim. Bu tarih yazan insanları görmek için Buenos Aires deki programımı bir hafta uzattım. Beyaz başörtüleri ile anneler geliyorlar. Pankartlarını açıp yürüyorlar. “Dikkat dikkat kaybolanların idealleri hala yaşıyor” diye slogan atıyorlar. Meydana gelen diğer kişiler de “Meydanın anneleri halk sizi kucaklıyor” diye onlara sesliyor. Anneler çok yaşlanmış. Bazıları torunlarının kollarında yürüyorlar. İnanılmaz duygusal anlar benim için . Tabi ben bir sulu gözlü olarak ağlıyorum bol bol. Annelerle meydanın etrafında dönüyorum ve slogan atıyorum.

Güney Amerika’da 3 ayı özetlemek zor elbette. Ama bu seyahatte sana en çarpıcı, etkileyici gelen ne oldu?

Beni en fazla etkileyen konulardan biri bu ülkelerdeki diktatörlerin hemen hepsinin cezalandırılıp yaşlarına bakılmadan hapise atılmış olmaları.

İkincisi de İspanyollar 16. yüzyıldan itibaren Latin Amerikayı işgal ediyorlar. Yerli halkı zorla hırıstıyan yapıyorlar. Şehirlerin meydanlarına kocaman kiliseler inşa edip siyah İsa heykelleri koyuyuyorlar, ana altara İnka ve Maya’ların pachamama dedikleri toprak anayı anımsatan meryemi koyuyuyorlar. Aradan yıllar geçmesine rağmen  halk eski geleneklerini unutmuyor ve eski ritüellerini sürdürüyor. Yeni bir ofis açarken şahit olduğum seromoni, karnaval şenlikleri  gibi  La Paz’daki büyücüler çarşısı  da bunun en güzel örneği.

Yalnız bir kadın olarak seyahat etmek, zor değil mi? Güney Amerika gezisinde seni ürküten, tedirgin eden bir şeyler oldu mu?

Bu kadar uzun bir geziyi ilk defa tek başıma yaptım. Benden önce iki kadın arkadaşımın –benden çok genç olsa da- benzer geziyi yapmış olmaları beni cesaretlendirdi. Açıkcası yolda tanıştığım arkadaşlarım yaş ortalaması 25’i geçmedi ama çok iyi dostlar edindim. Gezi sırasında diğer gezginlerden pekçok hırsızlık olayları dinledim. Bu yüzden geceleri çok fazla tek başıma sokaklarda dolaşmamaya dikkat ettim. Bilgisayarımı ve fotoğraf makinamı korumaya çalıştım. Kaldığım hostellerde bavulumu devamlı kilitli tuttum. Peru’da ünlü kaplıcalarda belediye tarafında işetilen kaplıcaların kasasına eşyalarımı koydum. Biraz şüpheleniyorum zira kasayı kilitleyen kadın arkasını dönüp kilitliyor. Nitekim yanılmıyorum çıkınca bakıyorum ki para çantandam 100 TL kadar eksik.Yaygara yapıyorum tabi. Kadının nöbeti değiştiği için bekliyorum kadın geliyor ve tabi inkar ediyor. Ben yılmıyorum önce belediyeye gidip muhteşem İspanyolcamla ordaki yetkililere anlatıyorum ki bu önemli bir konu, belediyenin prestiji. Oradan polise. Bütün günüm de yanıyor bu arada tabi sonuç sıfır. Ancak bu yolculukta epey bir şey kaybettiğimden artık böyle şeyler için canımı sıkmamayı öğrendiğim için keyfimi kaçırmıyorum.

Kentlerin turistlere gösterilen dışındaki yüzünü ne ölçüde görebiliyorsun, nüfuz edebiliyorsun? Müzeler, şahane manzaralar dışında o ülkenin insanıyla ne ölçüde ilişki kurulabiliyor? Politik tanışma, tartışma oluyor mu?

Evet oluyor . Bence gezinin en keyifli yanı oydu. Yalnız o ülkenin değil yolda karşılaştığın diğer ülkelerin gezginleriyle de tanışıp birebir ilişki kurabiliyor ve tartışabiliyorsun. Örneğin pekçok İsrailli gençle tanışıp tartıştım. Gezginlerin kurduğu benim bildiğim iki gönüllü grup var. Couchserving ve hospitalityclup. Bu gruplara üye olursanız geziniz sırasında sizi misafir edecek kişiler bulabiliyorsunuz. Böylece o kültürü daha yakından tanıma imkanınız oluyor. Siz de imkanınız varsa evinizde gezginleri misafir ediyor dayanışmaya katılıyorsunuz. Gezide zaman zaman bu sitelerden tanıştığım insanların evlerinde kaldım. Bu da çok keyifliydi. Kitaplarda olmayan lokal yerleri ziyaret etme, o insanların hayatlarını paylaşma, ülkenin durumu hakkında tartışma gibi olanaklarım oldu.

Yol tanışıklıkları arkadaşlığa dönüşüyor mu? İlişkinin sürdüğü kimseler oldu mu?

İstanbul’a döner dönmez gezide tanıştığım Avustralyalı bir çift ve onların annesiyle kardeşleri İstanbul’a geldiler. Onları gezdirdim. Daha sonra da Foça’ya gelip 3 gün kaldılar. İlk fırsatta ben de onları ziyaret edeceğim. Yine gezide tanıştığım Meksikalı Manuel beni evine davet etti. Meksika’da onda kaldım.

Gördüğün, gezdiğin “en” ilginç, etkileyici kentler nereler senin için? Buralarde etkileyici olan neydi?

Kentler demeyelim de ülkeler diyelim istersen. Yemen , Moğolistan ve Myanmar.

Gezgin olmak için çok para gerekiyor mu?

Eğer fazla lüks merakın yoksa Türkiye’de harcayacağın miktarın biraz üzerinde bir para ile çok rahat gezebilirsin. Hele Bolivya gibi, Vietnam gibi ülkelerde çok daha ucuza gezebilirsin.

Türkler artık maceracı mı oldu? Gittiğin uzak diyarlarda Türklere rastlıyor musun? Dünya Türkleri tanıyor mu?

Özellikler gençler arasında benim gibi gezen çok kişi var. Hatta onların bir de “sırtçantılılar” diye yazışma grubu var. Herhangi bir sorun olduğunda oraya yazınca sana etraflı bilgi veriyorlar. Ama yine de Avrupalılar kadar çok değil. Kaldığım pek çok yerde bana “Tanıdığımız ilk Türk sensin” dediler. Ben de onlara hediye olarak İstanbul kartpostalı verdim. Gezim sırasında iki kere Türklere rastladım. Biri Feyyaz. Dünyanın ucuna, ateş topraklarına giderken, Macellan boğazını geçerken otobüste karşılaştık. Orada 3-4 günü beraber geçirdik sonra herkes yoluna devam etti. Bir de Cusco da bir Erdekli aile ile karşılaştım. Her kış bu tür geziler yapıyorlarmış.

Nobelli Llosa’nın balkon konuşmasına da tanık olmuşsun. Bir edebiyatçı oralarda bu kadar popüler olabiliyor mu?

Llosa Perulu bir yazar ve Peruluların övünç kaynağı. Ona Bizim Orhan Pamuk’a davrandığımız gibi davranmıyorlar. Llosa Arequipa’ya geldi diye bütün okullar tatil ediliyor. Bandoları ve flamalarıyla onu karşılayıp selamlıyorlar. Bütün yöneticiler ve halk onu sevinçle karşılıyor. Lima’da oturduğu sokağa adını veriyorlar.

Sıradaki hayalin ne? Nerelere yol görünüyor?

Evet bir hayalim daha var. Bir yelkenli alıp keyfini çıkarmak. Bunun için de amatör denizcilik sertifikamı aldım. Geriye bir atla üç nal kaldı yani......

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder