19 Ocak 2010 Salı

MOĞOLİSTAN

Transsibirya gezimizin son durağı Moğolistan. Moskovadan başlayan Sibirya üzerinden giden transibirya treni İrkutsk da ikiye ayrılıyor. Biri Büyük Okayanus kıyısındaki Vladivostok’a giderken diğer hat Moğolistan üzerinden Çin’e gidiyor. Buryat Özerk Bölge sınırında trenin iki vagonu ayrılıyor ve gümrükte bekliyoruz. Hemen hemen bütün yolcular dünyanın çeşitli ülkelerinden bu özel ülkeye gelen turistler. Altı saat kadar nedenini anlamadan bekliyoruz. Daha sonra polisler geliyor. Tabii ki kadın. Sanki bu bölgede bütün memurlar kadın. Örümcek kadın gibi vagonun tepesine tırmanıp bacalar dahil köşe bucak heryeri arıyorlar . Bereket bavulları açtırmadılar. Yoksa daha iki üç saat bekleyebilirdik.

Ulan Batur’da bizi rehberimiz Bayra karşılıyor. Esas mesleği avukat ama yazları rehberlik yapıyor. Beş yaşında bir oğlu var. Karısının da küçük bir bakkalı varmış .

Ulan Batur Moğolistan’ın başşehri. Ulan Kırmızı Batur da kahraman demek. Son dönemde turizmin gelişmesiyle burada da bir yığın yeni otel ,yüksek binalar inşa ediliyor. Ama henüz hizmet sektörü tam gelişmediği için çelişkiler çok yaşanıyor. Dönerken kaldığımız içi çok şık, odalarında jakuzi olan bir otelde gece sıcak su bulamadık. Zira akşam saat 9’dan sonra merkezi sistem sıcak su vermediği için otelde sıcak su yoktu. Tozlu topraklı yollardan gelip hem yorgunsanız hem de toz toprak içindeyseniz sıcak su bulamamanın eziyetini tahmin edebilirsiniz. Ben gözümü karartıp soğuk suyla çabuk bir duş alıyorum . oda arkadaşım cesaret edemiyor ve sabahı bekliyor. Ulan Batur’da camiler var. Ayrıca çok büyük bir cami yapılıyor. Devlet hiçbir din için ibadet yeri yapmıyor ve mali destek vermiyor. İnananlar kendi ibadethanelerini finanse ediyorlar. Ulan batur’da 2000 kadar Müslüman varmış. Bu kadar büyük camiyi onların yaptırma ihtimali pek yok. Muhtemelen bir kısmı da komünist olduğu için dini inançları pek kuvvetli olmamalı.
Ulan batur meydanındaki Stalin evleri denen apartmanlar resmi daire olarak kullanılıyormuş..


Moğolistan dünyadaki kişi yoğunluğu en düşük ülkelerden biri. Nüfusu 3 milyar olmasına karsılık yüzölçümü 1,564 bin kilometrekare. Bir kmkareye 1.7 kişi düşüyor. Ülkenin geneli bozkır görünümünde ancak güney doğusunda Gobi Çölü var .Nüfusun yüzde 40’ı göcebe olarak yaşıyor. Geri kalanların büyük bir kısmıda Ulan Batur’da. Rehberimiz bayra bize ‘Ulan Batur çok büyük bir şehir tam 1 milyon kişi yaşıyor. İstanbul o kadar büyük mü?’ deyince gruptan bir kahkaha kopmuştu. Denizden en uzak en soğuk başkent. Nüfusun % 44 ü 16 yaşın altında. 1639 da kuruluyor Ulan Batur. Seçimle gelen komünist demokrat parti iktidarda. Daha önce iktidarda olan demokratlar seçimlerde kaybetmiş ve yönetimden üç kişi yolsuzluktan cezalandırılmış. Halkın % 95 i okuma yazma biliyor

İlk Moğol devletini Cengiz Han 1206’da Dünya tarihinin bitişik sınırlara sahip en büyük imparatorluğunu kuruyor.. Moğolistan’ın Atatürk’ü gibi düşünebilirsiniz. Tüm dünya tarafından genelde acımasız bir fatih olarak gözükse de Moğollar Cengiz Han’ı çok seviyorlar. Dağları Cengiz Hanın büyük portreleri süslüyor, her yerde resimleri var, başarıları üzerine anıtlar dikilmiş. En meşhur votkaları üzerinde resmi olan cengiz han votkası. Bizim Moğolistan da olduğumuz 2006 yılında Moğollar 1206 yılında göçebe Moğol kavimlerini birleştirerek imparator olan Cengiz Han`ın bu unvanı alışının 800`üncü yıl dönümünü kutluyor. Bir yıl süren bu kutlamalar için genel af ilan edilmiş.Ama her yıl 11 Temmuz`da başlayan ve üç gün devam eden Naadam şenlikleri İmparatorluğun 800. yılı kutlamalarının da en heyecanlı kısmı. Şenlikler sırasında Moğolistan`ın savaşçı geleneğinin mirası at yarışı, güreş ve okçuluk gibi spor dallarında yarışmalar düzenleniyor. Şenlik tek bir yerde de değil. Ülkenin dört bir yanında yerleşim merkezlerine dökülen moğollar, heyecan içinde yarışmalara katılıyor ya da izliyor.. Maalesef bizim programımız bu şenlikleri izlemeye imkan vermiyor.

Moğolistan’da 5 üniversite var. Moğolca Türkçe ile aynı kökten geldiği için günümüzde binin üzerinde ortak kelime var.

Moğolistan'da din olarak Budizm yaygın olmasına rağmen Hırıstiyan,Müslüman ve Şamanlar da vardır. Türklerin çoğunluğu Müslüman ve Şaman.
Göcebeler yurt denen çadırlarda yaşıyorlar. Göçebe yaşantısı gereği yurtlar kolay sökülüp takılmak için tasarlanmış. Yarım saat içinde sökülüp kurulabiliyorç . Bir yurt evrenin küçüğü gibi algılanıyor. Yurdun girişi her zaman güneye bakıyor. Ateşin arkasında bulunan kuzey tarafı en onurlu yer. Burada bir masa üstüne kutsal eşyalar,değerli fotograflar ve diğer dini imajlar konuluyor. Yaşlılar burada oturuyor. Sağ taraf erkeklerin oturduğu ve ok, tüfek, semer gibi eşyalarını sakladığı yer. Sol taraf kadınların oturduğu ve mutfak eşyaların, beşiklerin durduğu yerdir. Güney taraf en az onurlu yer olduğu için sağında solunda gençler oturuyor. Yurtların ortasında bir direk var. Aile reisi onu tutuyor.. Direğin etrafına çatı direkleri takılıyor. Daha sonra etrafındaki çıtalar. İki kat keçe ve üzerine beyaz branda. İçinde masa divan, dolaplar var. Hepsi portatif. Katlanıp toparlanıyor.. Bebeklere iki isim veriliyor. Biri kötü. Kötü ruhlar almasın diye.
İlk gün bizi otelde karşılayan resepyonist kız çok düzgün bir türkçeyle ‘merhaba’ diyor. Çok şaşıyoruz. Meğer Fetullah Gülen’in Ulan Batur da 2 okulu varmış. Bizim resepyonist kızda bunlardan birine devam etmiş ama başka da bir kelime pek bilmiyor. O gün öğlen büyük bir çadırda yemek yiyoruz. At eti dahil çeşitli Et yemekleri. Hayvansal ürenler yoğurt ,ayran, mantı,. Sebze Çin ve Rusyadan geliyor. Onun için pahalı ve az.

İlk gün Önemli bir budizm merkezi olan Gandantegchilen Manastırına gidiyoruz. Burası şenlik yeri gibi. Çoluk çocuk moğolların hem dua ettiği hem de gezdiği bir mekan. Evlenen çiftler kutsanmak için buraya geliyorlar. Bir İranlıyla evlenen güzel bir moğol kız ve geleneksel kıyafetler içindeki ailesiyle tapınağa kutsanmaya gelmişti. . Budist tapınakta iki büyük fakülte var. Birinde Tibetçe, felsefe,İngilizce öğretilirken diğeri doğal tıp konusunda. . Göçebe nüfus çocuklarını yatılı eğitime veriyor . Sonra da genellikle şehre yerleşiyorlar. Böylece göçebeler giderek azalıyor.

Doğa müzesi Şamanların ve Moğolların hayatını gösteren geniş bir ağaçlık alana yayılmış..Kuşlar, sürüngenler, mamutlar develer hep doldurulmuş. Akşam bir gösteriye gidiyoruz. Çin gösterilerine benzeyen çok renkli, değişik müzik aletlerinin ve dansların yapıldığı bir gösteri Olağanüstü güzel bir müzik. Çin müziğine benziyor. Bir de gırtlaktan söyledikleri özel bir yöntem varki olağanüstü bir müzik..

Ertesi gün Nalaikh şehri ve Tonyukuk anıtlarını göreceğiz. Şehir denen yer bir köy kadar. Küçük bir pazar yeri var. Fakirlik diz boyu. Moğolistan’da Ulan batur’dan başka şehir denebilecek bir yer yok. Tonyukuk anıtı bozkırın ortasında bir taş. Turklerin en eski yazili urunu ve 720-738 yillarini kapsar. vezir Tonyukuk, Kultigin ve Bilge Kaan adina dikilmis uc kitabeden olusur. Yazari Yuluğ Tikin 'dir. Ve Göktğrk Alfebesi ile yazilmistir. Göktürklerin dağılışını, Bilge Kaan ve kardesi Kultigin'in bu devleti yeniden diriltişini konu alir. Ayrica Turklerin Çinlilerle mücadelelerini anlatir ve Çinliler'e karsi dikkatli olun mesaji verir. Turk tarihini, toplumun yaşama biçimini, dünyaya bakiş açısını ortaya koyar.
Kitabelerde idarecilerin, devleti yöneten kişilerin halkı aydınlatması, yaptıklarının hesabını vermesi söz konusudur. Dil açıcından da yabancı etkisinden uzak, sade bir dille yazılıştır.. Tonyukuk anıtında Rus bir türkolog çalışıyor.

Ulan Batur dışındaki arazide özel mülkiyet yok. Arazi herkese açık. At göcebe hayatın önemli bir parçası. Bir yerden bir yere giderken onun gücünden faydalanıyorlar. Etini yiyor, sütünü içiyorlar hatta içki bile yapıyorlar. Kımız ayrana benzer tadı olan bir içki.

Çocuklar iki yaşından itibaren ata binmeye başlıyorlar. Yarışlarda kazanan at ödüllendiriliyor. Diğer önemli hayvan çölde yaşayanlar için deve. Onun da eti yeniyor, sütü içiliyor.ayrıca 40 gün su içmeden gidebildiği için çöl gemisi deniyor.Tek tren yolu rusyadan çine giden tren yolu.

Şehirlerde ev yapılırken ilk önce bahçe çitleri yapılıyor. Sanıyorum yabani hayvanlardan korunma için eskiden kalma bir gelenek. Şehirlerin yanına ahşap evler yapıyorlar yanına da yurtlarını kuruyorlar. Zira kışın yurt daha güzel ısınıyormuş .
Fettullah gülen ‘in 2-3 okulu varmış. Doktorlar ortalama 500 dolar öğretmen ise 400 dolar cıvarınca maaş alıyormuş. Öğlen eski başbakanın evi olan çadırda yemek yiyoruz..

Tonyukuk anıtını ziyaretimizden sonra turist kampı dedikleri bir yere gidiyoruz. İki dağın arasında göz alabildiğine yeşillikler içinde bir yer. Dağlarında bile yeşil otlar olan bir ülke. Yurtlarda kalıyoruz. Aynı zamanda sağlık merkezi diye geçiyor bizim senatoryumlar gibi. Ancak bunlar yerleşik. Altlarına beton atılmış.İçlerinde göcebelerin kullandığı renk renk ahşap eşyalar ve ortada bir soba var. Yemek salonu da büyük bir çadır. En komiği de yolda gelirken tuğladan yapılan yurtlar gördük. Gece ay var. Ay battıktan sonra bütün yıldızlar üzerinize yağıyor. Uyumak gelmiyor insanın içinden.
Ertesi gün civardaki Kablumbağa kayası görmeye gidiyoruz. Kaplumbağa doğu dinlerinde kutsal sayılıyor. Bizim de görmeye gittiğimiz çok büyük bir kaya kablumbağaya benziyor ve Moğollar burayı kutsal bir yer olarak ziyaret ediyorlar. Öğlenden sonra rehberimiz Bayra’nın ahbabı olan Sança’nın çadırını ziyarete gidiyoruz. Sança ve karısı tipik göcebe bir aile. Yaz kış cadırda yaşıyorlar.Bize yemeklerinden ikram ediyorlar. Ayran, kımız,kuru yoğurt, çörek, peynir ,kaymak ikram ediyorlar. Ortalık sinekten geçilmiyor. Onların umurunda değil ... Sança’nın torunları oradaydı. Anne babaları onları bırakıp tatile çıkmışlar. kışın Sança kuytu yerleri biliyor. Hayvanlarıyla birlikte toparlayıp oraya gidiyorlar . İsteyenler atla geziye çıkıyor. Keyifli bir gün oluyor.

Göçebeler genellikle hayvanların talebine göre yaşıyorlar. Moğolistan’da beş ay yaz yedi ay kış. 25 milyon küçük, büyük baş hayvan var. Aile lideri olan erkek hayvanların yiyecek durumunu göze alarak rotaya karar veriyor. En önde atlar gidiyor,. Ayaklarıyla karda yolu açıyorlar. Arkalarında inekler ve koyunlar geliyor.. . Göçebe yaşayanlar altı ayda bir ölen ve doğanları bildiriyorlar. Gobide yaşayanlar diğer yerlerde yaşayanları göçebe saymıyorlar. Zira çölde yaşamak bozkırda yaşamaktan çok daha zor.


Akşam yemeğini açık havada yemek istiyoruz. Hava pırıl pırıl. Rehberimiz yağmur yağabilir dese de biz ısrar ediyoruz . Yine de Bayra sofrayı kamelyanın altına kurduruyor. Yemek yerken birdenbire fırtına ve yağmur başlıyor. İnanılmaz ani bir şekilde. Masanın üzerindeki tabak, çanakları masa örtüsünün içene doldurup kendimizi zar zor büyük yemek çadırına atabiliyoruz.

Ertesi gün Karakurum için yola çıkıyoruz. .. Karakurum yolları berbat. Bütün gün jiplerin içinde zıplaya hoplaya gidiyoruz. Etrafta bol miktarda jip türü arabalar var. Amma görgüsüzler diye düşünüyorum ama yolları gördükten sonra hak veriyorsunuz. Zira pekçok yerde yol diye birşey yok. Alabildiğine uzanan bozkırda yola benzer patikalar var. Bu şartlarda normal arabaların biryere gidip gelmesi imkansız. Ancak yüksek arabalarla seyahat edebileceğiniz türden yollar.

Yollarda giderken taş yığınları üzerine direk dikilmiş ve bezler asılmış olarak görüyoruz. Buralar kutsal addedilen Vudular. Her asker savaşa giderken bir yere bir taş atıyor. Sağ dönerse oradan bir taş alıyor. Böylece kaç kişinin savaşta öldüğünü anlıyorlar. Bu gelenek Şamanlardan kalmaymış. Bu taş yığınları kutsal addediliyor ve bşında dua ediliyor.


Zaman zaman hayvanlarıyla birlikte çadırlarında yaşayan göcebe Moğolları görüyoruz. Çadırlarının önünde jipler ve TV antenleri var. Bayra göcebelerin şehirde yaşayanlardan maddi olarak daha iyi durumda olduğunu söylüyor. Bütün gün yolda gidiyoruz. Yolda sıkılınca şarkı türkü derken hatırlıyoruz burası komunist ülke. Şöforü de katmak için vancelemos, enternasyonal söyleyince o da bize katılıyor ve mutlu oluyor.

Gece bozkırın ortasında bir turist kampında kalıyoruz. Hava pırıl pırıl ve dolunay var. Hafta sonu olduğu için kampta moğollar da var. Biz yemekten sonra bahçeye çıkıyor ve pırıl pırıl gökyüzünün kocaman dolunayın keyfini yaşıyoruz

Sabah karakurum’a gidiyoruz.. karakurum’un tepesinde Cengiz Han’ın zaferlerini anlatan büyük bir anıt var. Erdene zuu manastırı Karakurumun doğusunda. Anlamı yüz değerli şey demek. ilk Budist imparator tarafından karakurum şehrinin taşları kullanılarak 1585 yılında eski Tahai manastırı kalıntıları üzerine yapılmış. .Bu yaptıkları manastır şimdiki Erdene Zuu içindeki Ana tapınak. Ana tapınaktaki tanrı heykelleri yapılış açısından Uygur dönemine ait. 1586-1782 yılları arasında diğer tapınaklar yapılmış. 1800-1827 yılları arasında manastırı çevirmiş olan 108 tane Stupadan oluşan 400X400 metre uzunluğundaki duvar yapılmıs. 4 tarafında 4 tane kapı bulunan duvarla çevirili bu manastır 1792 yılında 62 tapınak, 500 binadan oluşmaktayken şimdi sadece 18 tapınak kalmış durumda.

Erdene Zuu manastırı yapıldığı ilk yıllarda Budizm henüz yayılmadığından Manastırının içindeki yapılar ve onların düzeni Moğol gelenekleriyle göre yapılmıştır. Bu yüzden manastırının içindeki yapılar geleneksel Moğol çadırı olan yurda benzemektedir ve nerede,ne ile yapılacağı, nasil yapılacağı hakkında katı bir kural geçerliymiş. Bu yüzden Erdene Zuu Moğol mimarlığın hayret verici bir örneği ve Moğol geleneksel şehir planlama ile yapılmış tek manastırıdır.

Burada kötülükleri uzaklaştırmak için yapılan özel bir tören var. Zamanı belli olmayan bu törene Rahipler karar verince bir rahibi seçiyorlar. Üç ay tahtada yatıyor, günde 4 saat uyuyor, yalnız sebze yiyor ve meditasyon yapıyor. Üç ay sonunda özel kıyafetler ve korkunç maskeler giyip davullar eşliğinde dans ediyor.
Göktürk hakanları Bilge ve Kültigin adına dikilen yazıtlar bu kentin yakınındadır. Yazıtların üçü çok önemlidir. İki taştan oluşan Tonyukuk 716, Kültigin 732, Bilge Kağan 735 yılında dikilmiştir. Kül Tigin yazıtı, Bilge Kaan'ın ağzından yazılmıştır. Kültigin, Bilge Kaan'ın kardeşi, buyrukçu ihtiyar Tonyukuk ise veziridir. Anıtların olduğu yerde yalnızca dikilitaşlar değil, yüzlerce heykel, balbal, şehir harabeleri, taş yollar, su kanalları, koç ve kaplumbağa heykelleri, sunak taşları bulunmuştur. Orhun Yazıtları, Göktürk İmparatorluğu'nun ünlü hükümdarı Bilge Kağan devrinden kalma altı adet yazılı dikilitaştır. Bilge Kaan Anıtı Kültigin Anıtının bir kilometre uzağında. 734 yılında ölen Bilge Kaan adına oğlu Tenri Kaan tarafından yaptırılan bu anıt 735 yılında dikilmiş. Yazıtta Bilge Kaan'ın ağzından devletin nasıl büyüdüğü anlatılmakta,öğütler verilmekte ve Kültigin'in ölümünden sonraki olaylar ve kaanın konuşmasından başka yeğeni Yuluğ Tigin'in kayıtları da yer almaktadır.
Karakurumdan anıtlara giden yolu Türk hükümeti yaptırmaktaymış.
Ulan Batur’a yorucu bir yolculuk başlıyor. Jiplerden birinin benzini bitiyor. Elektrikler kesik olduğundan benzin alamadığı için bizim arabadaki benzinden takviye yapılıyor. Dönüşte gobi çölü kenarında bir yerde yemek yiiyoruz. G obi çölü bakır, mika, aliminyum altın , doğal gaz ve petrol kaynağı.
Gece dolaşmaya çıktığımızda bir müzik sesi duyuyoruz. Benim tecrübelerime göre bir yerden müzik sesi geliyorsa orada muhtemelen hoş bir şey vardır. Eski bir bina girişi. Kapıda bir takım adamlar. İçeri girmek için para istiyorlar. Bina o kadar izbe ki önce çekiniyoruz. Yukarı katta büyük bir salon. Bir tarafı ayna kaplı. Bir orkestra çalıyor. Ve insanlar dans ediyor. Ama o kadar zari,f ki erkekler gelip kaldırıyor vedans bitiminde seni yerine kadar geçirip eğilerek teşekkür ediyor. Ben fırsatı kaçırmıyorum. Beni her kaldıranla dans ediyorum. Tam saat onda müzik bitiyor ve herkes son sürat mekanı terk ediyorlar. Çeşitli danslar ediliyor. Dönerek Kafkas danslarına benziyen bir dans. Burası Komünist partini düzenlediğiçok ucuza girilerek eğlenilen bir mekan olduğunu öğreniyoruz.

Bu güzel insanların ülkesinde daha fazla kalamadığım için üzülerek Moğolistan’dan ayrılıyorum .

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder